rusalka

rusalka'yı izledikten hemen sonra, ALISA'yla yaşamak ne güzel olurdu dedim ve onu polimer kil yardımıyla odama çağırdım. biraz uğraştırıcı oldu, yavruaüzı ve yeşil renk hamurum bitti ama alisa'nın kütüphanemde durup hayatıma eşlik etmesine değerdi. işte ellerimle yarattığım alisa'm....
 

 

the science of sleep

rüyamda
gece 11 gibi bizim mahalledeki kırtasiyeye(?) gidiyorum mürekkep almaya. kırtasiyeden eve dönerken hemen köşede melikeyi gördüm. elinde koca bi çanta bi yere gidiyor. nereye gidiyosun bu saatte ve bizim burda ? dedim, izmite gidiyorum, babam buraya bıraktı dedi :) kızım delimisin bu saatte izmit mi olur, yürü bize gidiyoruz bizde kalıyosun ve sabah gidiyosun izmite dedim. bu gülmeye başladı :) ehe ehe geliim mi ya dedi. gel tabi manyak dedim :) kol kola girip bize gittik.
the end.


uğur dündar'ın sunduğu haber programına katılan levent kırca ve müjdat gezen, çok keyifli sohbet ettiler ve annemle salonun kanepesinde uzun zamandır bu kadar güldüğümüz olmamıştı. neden bunu anlatıyorum? çünkü uzun zamandır kimse aziz nesin'den bu kadar bahsetmemişti. levent kırca ve müjdat gezen aziz nesin hakkında bir sürü şey anlattılar. özellikle sivas katliamını. içim rahatladı resmen. aziz nesin unutuldu diyordum ama ulusal kanalda, haber bülteninde aziz nesin'den bahsedilince derin bir ohh çektim. sivas katliamıyla ilgili de söyleyecek bir kaç sözüm var...aziz nesin!i bahane göstererek, o an madımak otelinde bulunan alevileri, yazarları, şairleri, ÖTEKİ'leri öldürmek istiyorları. hadi bunu (malesef) anlıyorum da, oteldeki masum aileler,çocuklar,tam 37 kişiyi ateşe verip öldürdüler. bir de olayın üstüne, madımak otelini et lokantası yapıp, alevle yaktıkları 37 can gibi, alevle pişirdikleri etleri zevkle yediler. bildiğim kadarıyla da hala dönerci olarak işletiliyor.

aydınları katletmek isteyen,oteli ateşe verirken aziz nesin'e "şeytan aziz, sivas'dan ölün çıkacak" diye bağıran faşistler; aydınların yaydığı ışığı alevle söndüremeyeceğinizi bilmiyor muydunuz?

siyad ödülleri

herkeslere iyi pazarlar dileyerek mevzuya giriyorum. efendim, kahvaltıda televizyon kanallarını dolaşırken bir magazin bülteninde  SİYAD ÖDÜL TÖRENİ'ne denk geldim.Henüz tamamını izleyememiş olsam da, Cem Yılmaz denen soykanın, törenin sunuculuğunu yaptığını görecek kadar izlemiş oldum. tabi program magazin programı olduğu için, cem yılmazın absürd esprilerini izledik bol bol. içim cız etti değerli dostlar.

zeki demirkubuz, yeşim ustaoğlu,reha erdem,derya alabora,atilla dorsay,suzan avcı,türkan şoray gibi (benim için) mühim şahısların bulunduğu bir salonda, oscarvari sululukların yaşanacağı bir hava yaratmak için sulu bir sunucu seçilmiş efenim. cem yılmaz. yahu, cem yılmaz çok iyi bir komedyen olabilir. çok iyi bir stand-up adamı olabilir, çok iyi bir karikatürist olabilir. ama iyi bir sinemacı veya iyi bir sunucu kesinlikle olamaz. cem yılmaz'ın orada işi neydi allaaşkına? siyad kurulu için "ben sizin bulunduğunuz sinemada frigo satarım" demesi, bu gerçeği kendisinin de bildiği anlamına geliyor olsa da, bu, sunuculuk eğitimi alıp yıllarca bu işe emek vermiş ve şuan işsiz olan insanların yerini doldurup onların hak ettiği parayı almasını haklı göstermez. bu cem yılmazı, bu çocuğu şımarttık. sinema ödülleri sahnesine çıkıp (ve yine para kazanmasıyla dalga geçmek için kürkle çıkıp) amatör-profesyonel sinemacılarla dalga geçmesi hiç hoş değildi. yaptığı espriler de ancak cem yılmaz kafasına sahip insanların gülebileceği esprilerdi. bence törenin öneminin içine sıçtı. cem yılmaz, keşke karikatürist olarak kalsaydın....

42. SİYAD Ödülleri
En iyi film: Hayat Var
Yönetmen: Reha Erdem (Hayat Var)
Cahide Sonku en iyi kadın oyuncu: Binnur Kaya (Vavien)
Erkek oyuncu: Nadir Sarıbacak (Uzak İhtimal)
Yardımcı kadın oyuncu: Büşra Pekin (Neşeli Hayat)
Yardımcı erkek oyuncu: Settar Tanrıöğen (Vavien)
Mahmut Tali Öngören en iyi senaryo: Engin Günaydın (Vavien)
Görüntü yönetimi: Florent Herry (Hayat Var)
Müzik: Atilla Özdemiroğlu (Vavien)
Kurgu: Reha Erdem (Hayat Var)
Sanat yönetimi: Elif Taşçıoğlu (Vavien)
Belgesel: 5 No’lu Cezaevi (Çayan Demirel)
Kısa film: Cennette de Ölüm Var (Savaş Baykal)
Ahmet Uluçay umut ödülü: Melih Selçuk
Onur ödülleri: Sezer Sezin, Süleyman Turan, Vedat Türkali
Tuncan Okan emek ödülü: Atilla Dorsay
En iyi yabancı film: Açlık-Hunger (yön: Steve McQueen, ithalatçı: Kuzey Film)
(Kültür Sanat)

20 million miles to earth

ahahaha canavar çok komik bunu izlemeniz lazım :) bilimadamları venüs gezegenine ilk yolculuğu yaparlar ve oradan cenin halinde bir yaratık getirirler. dönüşte kaza yapıp denize düşen roketten sadece bir bilimadamı canlı kurtulur o da, sicilyalı balıkçılar sayesinde:) balıkçının küçük oğlu cenin halindeki yaratığı bulur ve onu bir zooloğa satar :)  zoologun karavanında hızla büyüyen yaratık roma'ya kaçıp COLLEZIUM'u yerle bir eder. çok komik çok....yaratığın güya ciğeri yok ama soluk alıp veriyor :) muhteşemdi...

http://rapidshare.com/files/80856114/20mmte.part1.rar
http://rapidshare.com/files/80867022/20mmte.part2.rar
http://rapidshare.com/files/80868732/20mmte.part3.rar
http://rapidshare.com/files/80871353/20mmte.part4.rar
http://rapidshare.com/files/80879539/20mmte.part5.rar
http://rapidshare.com/files/80886146/20mmte.part6.rar
http://rapidshare.com/files/80889188/20mmte.part7.rar
http://rapidshare.com/files/80890006/20mmte.part8.rar
şifre: ARS

altyazı: http://www.turkcealtyazi.org/sub/45348/20-million-miles-to-earth.html

filmin kapağı : (sağ tıklayıp bilgisayara kaydedince tam boyutunda görünecektir)

e. allen poe ?

demin enteresan bişey oldu :)
gothic edebiyatın kralı edgar allen poe'nun romanından uyarlanmış HOUSE OF USHER isimli 1960 yapımı filmi indirmiştim. cd'ye yazmak için sağ tıklayıp filmin boyutuna baktım. filmin boyutu tam olarak 666 MB :) POE öteki taraftan bana küçük latifeler yapıyor sanırım...:)

maksim gorki - ana

 

"ormana tilkiyi koruyucu koyarsak, gerçekten pek çok tüy toplarız. ancak; bir tane kuş kalmaz..."

sabah sabah...

aileyle yaşamak ne kadar zor ya...hele yıllarca üniversitede başka şehirde bekar hayatı sürdükten sonra dönüp yine ailenin yanına gelmek...bi taraftan "oooh karnım tok sırtım pek" diyosun, bi taraftan idiot gibi kalakalıyosun evin ortasında. hele bi de kız çocuksan...23 yaşında da olsan fark etmiyo. en azından bizim aile için...

"cennetten de garip film" belgesel projesi için eleman ilanı vermişler. şehirdışı çekimlere katılabilecek, veya post prodüksiyonda yardımı dokunacak stajiyer arıyorlar. okulum bitmedi, evde boş oturuyorum. ileride çok pişman olucam bu günleri değerlendirmediğim için; bunun da farkındayım. başvurdum ilana. hemen cevap da geldi. bir mail daha atıcaz bizi bekle diye. projenin felsefesi de benim düşünce yapıma çok uygun. herşey çok güzel. siya siyabendle beraber yürütülecek bir belgesel projesi. (bkz: http://www.cennettendegaripfilm.com/ )

annemlere anlattım bu iş başvurusu olayını. annem emekli bankacı psikolojisiyle hemen eleştirmeye başladı. yok efendim bu işler sağlam olmazmış, yok efendim ben ne zaman para kazanmaya başlicakmışım, bankacılık gibi garantili bi meslek seçmemişim.dır dır dır....yahu ne zaman set ekibiyle çalıştın da yorum yapabiliyorsun? benim bile ilk olucak diye yorum yapmak istemiyorum. evet, memuriyet gibi ayın 5inde maaş yatmıyo,evet memuriyet gibi eve dönüş saatin yok..ama memuriyet gibi insanı idiotlaştırmıyor da bu da bir gerçek. işin yaratıcı boyutu var. bankacı olup elalemin paralarını hesabını tutmaktansa, az para kazanıp kollektif bi çalışmayla ortaya güzel işler çıkarmak daha zekice bence. ya da daha "benlik"... göğsümü kabarta kabarta, "bu belgeseli biz yaptık, bu bizim emeğimizin ürünü" demek var bunun sonunda. işte o duygu hiç birşeyle ölçülemez. o duygunun değeri güzelliği anlatılamaz...

hala en ufak adımımda annemlerin yorumunu duymak,engellerine takılmak yıpratıcı.... 20 yıl sonra bu günleri özleyeceğimi biliyorum ama şunu da itiraf etmem gerek kendime; 20 yıl sonra bu kadar elim kolum bağlı hissetmeyeceğim için bu günleri anarken içimden bi ses "mazide kaldı,şimdi gülüp geçmek yeter" diyecek...

Creature from the Black Lagoon (1954)

Türkçeye "kara gölün canavarı" olarak çevrilmiş film. evet eski bir bilim kurgu filmi olduğu için canavarımız, balık kostümü giymiş bir insan. su altında artistik yüzüşler yapıyor. izlemenizi tavsiye ederim. afiyet olsun :)

http://rapidshare.com/files/81992255/cftbl.part1.rar
http://rapidshare.com/files/81998822/cftbl.part2.rar
http://rapidshare.com/files/82003162/cftbl.part3.rar
http://rapidshare.com/files/82007332/cftbl.part4.rar
http://rapidshare.com/files/82011651/cftbl.part5.rar
http://rapidshare.com/files/82038813/cftbl.part6.rar
http://rapidshare.com/files/82043267/cftbl.part7.rar
http://rapidshare.com/files/82044439/cftbl.part8.rar

şifre : ARS

tr altyazı : http://www.turkcealtyazi.org/mov/0046876/creature-from-the-black-lagoon.html

filmin kapağını da buyrunuz :(sağ tıklayıp farklı kaydedince tam boyutu gözüküyor)

the war of the worlds 1953


film muhteşem...zaten hemen her filmin orjinali daha güzel, daha doyurucu oluyor. bugün oturdum izledim. 1953'e göre süper görsel efeklere sahip. Gene barry'nin "herşeyi bilen adam" tiplemesi yine oldukça yerinde :)) Barry filmde sadece meteor bilimcisi ama, herşeyden de anlıyor. Byron Haskin'in filmi THE WAR OF THE WORLDS'ü izlemenizi tavsiye ederim.Aşağıda rapid şifresini verdim. uyumlu altyazı da şu :

http://www.turkcealtyazi.org/mov/0046534/the-war-of-the-worlds.html

http://rapidshare.com/files/71632202/war.of.the.worlds.part1.rar
http://rapidshare.com/files/71635639/war.of.the.worlds.part2.rar
http://rapidshare.com/files/71639016/war.of.the.worlds.part3.rar
http://rapidshare.com/files/71643007/war.of.the.worlds.part4.rar
http://rapidshare.com/files/71647426/war.of.the.worlds.part5.rar
http://rapidshare.com/files/71651374/war.of.the.worlds.part6.rar
http://rapidshare.com/files/71656028/war.of.the.worlds.part7.rar
http://rapidshare.com/files/71628827/war.of.the.worlds.part8.rar

pass : ARS

bu da arşivciler için; filmin dvd olarak kapağı : (not: sağ tıklayıp resmi farklı kaydederseniz resim tam ebatıyla görüntülenecektir.)


me-se-ne MSN

hiçbir zaman MSN'i "MESENE" şeklinde okumadım. Bugün aklıma takıldı. Yahu bir sürü insan bunu "mesene" diye okuyor ve biz onlara gülüyoruz. bunun aslı nedir diye düşündüm ve üniversite birinci sınıftayken gördüğümüz türk dili kitabıma baktım. evet yaptım bunu, üşenmedim. türk diline göre, yabancı dildeki kısaltmalar türkçe harflerin okunuşlarıyle okunur. yani "em-e-sen" yanlış, "me-se-ne" doğruymuş. accık utandım kendimden ama insan çelişkiye düşüyor. şimdi ben me-se-ne diye okumaya başlasam insanlar içlerinden "oha yanlış okuyo lağğn" diyip bana çaktırmadan gülerler mi acaba... neyse bir de ekşi sözlüğe bakalım.aşağıda yazanlar ekşisözlükten alıntı:

"... hoş görülemeyecek bir tutum ise, kısaltmaların türkçedeki harf adlarına göre değil de, ingilizcedeki harf adlarına göre okunmaları ve gelen eklerin de buna göre getirilmesidir.

gta’den etkilendiler adam öldürdüler (pcworld, kasım 2003, 188).

adsl’in durumuna kısaca bir göz atalım… (pcworld, kasım 2003, 138).

… bu ay ben de evdeki bağlantımı adsl’e taşımaya karar verdim. (pcworld, kasım 2003, 139).

4.800 dpi’da mürekkep baskı (chip, eylül 2003, 42).

spam’i 18. yüzyıl metotlarıyla durdurun (pcworld, kasım 2003, 144).

bu örneklerdeki kısaltmalar, özel ad dahi olsalar türk alfabesindeki harf adlarına göre okunmalıdır. her şeyden önce kısaltmaların terimin türkçesinin baş harflerine göre olması gerekmektedir. özel ad biçimindeki kısaltmalar ile türkçesi bulunmayan terimlerin kısaltmasına da, son harfin türkçedeki seslendiriliş durumuna göre ekler getirilmelidir: gta’dan (okunuşu ge-te-a-dan), adsl’ye (okunuşu a-de-se-le-ye) ve adsl’nin (okunuşu a-de-se-le-nin), dpi’de (okunuşu de-pe-i-de)… bir hece oluşturan kısaltmalar ise türkçedeki okunuşa göre ek almalıdır: spam’ı.

ADSL, türk telekomun reklamlarında bile ey-di-es-el diye okunuyor sanırım di mi?  gerçi bunun tartışmasını yapacak durumda değiliz, zira konuştuğumuz 100 kelimeden 40 ı ingilizce. çünkü ingilizce heryerde ve türkçeye çevrilemeyecek kadar yoğun ingilizce özel isimlerle doluyuz. ama en azından kısaltmaları türkçe okumak gerek. burdan "msn" e "me-se-ne" dediği için dalga geçtiğim tüm arkadaşlarımdan özür diliyorum ya kusura bakmayın varmış bi bildiğiniz...