bir hazin dostluk öyküsü...


 yıllar sonra bostancıda gördüm onu. ben minibüste gidiyor idim tren garına doğru. o ise beyaz tişörtü ve kısacık kestirdiği saçlarıyla salına salına seyirtiyordu bostancı minibüs caddesi üzerinde. canım dostum dedim. ne kadar da özlemişim... "müsait bi yerde kaptan!" dedim. "inecek var"... kaptan sinirlendi, bileğine bağladığı tesbihi sallana sallana vitese hükmediyordu. onun sinirini biraz olsun azaltmak için, inerken "hayırlı işler kaptan" dedim. cevap vermedi.

karşı kaldırıma doğru hızlıca koşup gizlice arkadan yaklaştım osman'a. elimle, omuz hizasında kestirdiği saçlarını  aniden kavrayıp çekiştirdim. bir hışımla arkasını döndü. sıcak bir gülücük ve yayvan yüz hatlarımla baktım ona. "naber len bizim oğlan" dedim. bi garip baktı. bi kısa öff çekti. "napıyosun kızım yaa, böyle arkadan yanaşmalar falan" dedi. ortamı ısıtmak için "özledim len seni,godoş" dedim. "minibüsteydim indim seni görünce" dedim. "hmm. anladım. ee naber? bitti mi okul" dedi. "ohooo diplomamı bile aldım oğlum gıcır gıcır" dedim. "hmm iyiymiş." dedi. "saçını niye kestirdin len, at yelesi gibiydi güzeldi yakışıyodu sana" dedim. "haydaa ne varmış saçımda. yine uzun. allahım yaleppim ya... askere gitcem bi kere. alıştırıyorum kendimi" dedi. "amaan giderken bi anda kestirseydin olmamış böyle" dedim. "ya kızım bi git. bence iyi böyle." dedi. "banabak, amma zaman oldu görüşmeyeli ya, ne güsel sahilde oturup burger kingden aldığımız hamburgerleri yiyerek geleni geçeni keserdik demi lan" dedim. "ben artık mc donalds yiyorum" dedi.

o anda boğazıma bi şey oturdu. GULP diye. yutkundum. bi şeyler ters gidiyordu. "neden lan" dedim. "burgerın tavukluhamburgeri ne de güzeldi ne de severdin sen onu" dedim. "kendininkini bitirir benikine sulanırdın ya hani hatırlasana ne kadar eğlenir idik" dedim. "bence boş şeylerdi bunlar deniz.ben artık bienale,istanbul moderne falan takılıyorum. çok yoğun kültürel faaliyetler içindeyim." dedi. "ama osman, nasıl unutulur nasıl boşverilir? youtube'dan komik videolar izleyip çiğdem çitlediğimiz o güzel günler, neşeli günler..." dedim. "deniz, ne youtube'u ya..ayrıca ona çiğdem denmez. çekirdek onun adı." dedi.

"sen değişmişsin be hocu" dedim. "sen iyice şehir çocuğu olmuşsun" dedim. "kurbanda köye gelmeyince anlamıştım sende bi değişiklikler olduğunu" dedim. "adet anane unutmuşsun... slayer dinlerdik neşeyle. oysa bugün bengü dinlemeye başlamış gibi bi halin var. sen yakında ataşehire taşınıp,kahvaltıda amerikan servis üzerine koyduğun koca kaseden korn fleks de yemeye başlarsın" dedim.  "zere, İKEA'da görmüşler seni geçen. dolapiçi düzenleme ünitesi almışsın. dediler de inanmadım. osman etmez öyle şeyler dedim. osman kot pantolonları fanilaları kapının arkasına asar dedim. meğer gerçekmiş anlatılanlar...yazık...yazık..." dedim.  "deniz allah senden ne aldıysa geri versin e mi...şimdi bi bağımsız film gösterimi var oraya yetişmem lazım kusura bakma " dedi...

"hadi git şimdi..git ve sıtarbakstan aldığın kağıt bardaktaki aromalı kahveni yudumlayarak yaşam mimarisi katalogları incele. git ve norveçli balıkçılarla birlikte ellerine krem sür. git ve metrobüs kullan. git ve meskun mahallerden uzakta alışveriş merkezlerinde  laptop kullan osman...git ve bu dostluk burada bitsin..." dedim.

osman göz kapaklarını yarım kapatıp yine kısa bir "eeeh" çekerek sağ elini otoyola uzattı. "teeaaaksiii" diye bağırdı umarsızca. taksiye önce bacakarını, sonrada kıvrıla kıvrıla bedeninin üst kısımlarını ve son olarak savura savura saçlarını soktu. kapıyı kapatıp camı açtı. şöfore "taksim'e" dedi,şoför arabayı çalıştırırken osman camdan kafasını nazlı nazlı çıkarıp bana baktı ve "görüşürüz hadi baay..." dedi.

tren garına kadar yürüdüm. 12:57 trenini kaçırmıştım. 14:20'yi beklemeye başladım. bi sigara yaktım. 3G'siz cep telefonumu çıkarıp rehberden  "OSİ" yi buldum. "C"'ye bastım. "silinsin mi?" dedi. "evet" dedim.

2 yorum:

Erhan dedi ki...

bu Osman'ı az budaklı bol suda bekletilmiş yaş meşe ile...

benimben dedi ki...

biraz değil baya gülelim