stajyer



Stajyerlik zor iş. Stajyerlik yapmaya gönüllü adamın, sinir sisteminin çok güçlü olması lazım. Hırslı olması lazım. Ama öyle iş hırsı veya hevesle sınırlı bir hırslılıktan bahsetmiyorum. Hayata karşı hırslı olması lazım. duygusal olmaması lazım mesela. Duygusal adamın stajdan sonra gideceği yol prosac-lustral yoludur. O da bok yoludur. Ayak yoludur.stajyer adam aşağılanmaya, fotokopi çekmeye, dosya taşımaya ve öğlen yemeklerini tek başına yemeye hazır olmalıdır.
Stajyer adamın, bin bir hevesle ve herkese gülümseyen yüz ifadesiyle girdiği işyerinde ilk duyacağı söz “sen kaçlısın bakayım?” olacaktır. Bunu akabinde “vay anasını, çocuk bahçesi gibi oldu buralar.” takip eder. Stajyerin kulaklarına varan ağzı o anda bir nebze aşağıya kayar ama bu dumur halini kimse anlamasın diye yüz kaslarına hakim olmak suretiyle durumu belli etmemeye çalışır ve hala inatla gülümser. Bu gülümseyen yeniyetmenin bir sonraki durağı, “staj yapmak için bula bula burayı mı buldun” ifadesidir. Stajyer, kendini kurtarmak için “fekat ben şuan gözlem yapmaktayım, üstelik bu sektörün beni tatmin edeceğine inanmaktayım” gibi cankurtaran ifadelerdir. Ama maalesef bu cankurtaranlar çoktan istifa etmişlerdir. Stajyerimiz “ehe ehe…” gibi daha minik ve anlamsız karşılıklar vermeyi tercih etmelidir ki konu uzamasın,uzadıkça boka sarmasın. Amma ve lakin kazandığı parayı beğenmeyen, beğenmediği için sektörü kötüleyen uzmanların efendisi, stajyerin moralini bozmaya devam edecektir. Stajyerimizi bekleyen yeni diyalog şudur: “valla bence hiç bulaşma bu işlere, şu çektiklerimizi görmüyor musun”… bunu diyen kişinin üstünde muhtemelen marka kıyafetler, elinde arabasının anahtarı ve evinde bekleyen akşam içkileri vardır. Çok çalışıyorum,süpersonik bilgiliyim,aslında çok yararlı bir insanım ama bu şirkette kıymetim bilinmiyor havası vermek için ve böylece kendine olan özsaygısını-egosunu tatmin etmek için söylenen içi boş kelime yığınlarıdır bunlar. Sadece stajyerin yavşak ağız uçlarının gıdıya doğru inmesine neden olurlar. Stajyerin bundan sonraki durağı kurumun tuvaletidir. Orada klozet ve fayanslarla samimi bir dostluk kuracaktır. Koca binada ona sıcak gelen tek yer orası olacaktır. Yalnızca o 2 metrekarelik alanda kendini bir işe yarar hissedecektir. Hevesini kaçıran her diyalog kakasını getirecektir ve soluğu burada alacaktır. Burada her sıkıntıdan soyutlanacaktır. Burada “aman bunların da yaptığı iş mi yaa…bi de söyleniyolar” diye diye rahatlatacaktır kendisini. Tuvaletin aynasına bakıp yeniden gevşek gevşek gülümseyecektir ve “ yılmayacağım yıldıramazlar” diyecektir kendi kendine. Fakat heladan çıkar çıkmaz fotokopi çekme teklifi gelince bir daha düşünecektir söylenenleri.
Bu durum birkaç hafta fotokopi çekmek veya telefonlara bakmak gibi dandirikten işler yaparak devam edecektir. Stajyer bu birkaç haftanın sonunda odaları dolaşarak iş dilenmeye başlayacaktır. “ şuanda yapabileceğin bir iş yok, olursa çağırırım” cevabını bol bol duyunca “bana kullandığınız programı öğretebilir misiniz” moduna geçecektir ve elbette öğrenemeyecektir çünkü kallavi çalışanlar “ben bu programı şu kadar yılda öğrendim şimdi sana iki günde anlatmam imkansız, anlatsamda anlamayacaksın” diyerek azıcık da olsa kendine güveni gelmiş olan stajyeri yeniden ve yeniden kubura atacaklardır. Buna da yenilmeyerek “ulen ben de bu programı rapidden indirip evde öğrenmezsem…” gazına gelecektir. Programın evde öğrenilemeyecek kadar karışık olduğunu fark etmesinin akabinde gazı sönen stajyerin bir sonraki adımı, “zaten şunun şurasında iki haftam kaldı, önemli olan cv me burada staj yaptığımı yazmak. Azıcık daha dayanabilirim” aşamasıdır.
Aynı duygusal stajyer, stajının bitmesine sevineceği yerde,ortamda arkadaşlarıyla muhabbet ederken “ oğlum acaip bi yerdi, çok sıkı çalışıyoduk. Ama yapılacak iş değil yani, bana soran olursa bulaşma derim” gibi bulaşıcı ifadeler kullanarak kuburdan çıktığını zannedecek fekat ardından gelmekte olan yeni nesil stajyerler için ben çektim o da çekmeli mantığıyla zemin hazırlayacaktır. Böylece zatı muhterem iş bulup masa başına oturduğunda artık ne kadar güçlüklerle bu yere geldiğini, aylarca sigortasız çalıştığını, üstüne bir de maaşının az olduğunu ballandıra ballandıra işi bilmeyenlere sıralayacak hale gelmiştir. Artık ego tatmin sürecine geçmiştir. Artık onu kimse durduramaz. İş yerinin tuvaletini de sevmez artık. Tuvaletteyken bile zam düşünür, akşam ne yapsam düşünür..
Babaannemin bi türküsü var. “tel sara oğlum tel sara…”.

1 yorum:

0zge dedi ki...

tel bulamazsa komşunun kızına sarar..